Su & Sağlık

Canlı Su Nedir?

Saf su içilir mi?

Canlı su;  kimyasal yapısı değiştirilmeden moleküler yapı formu yeniden düzenlenmiş, oksijen seviyesi maksimuma çıkartılmış, moleküler olarak alan yüklene bilirliği artırılmış ve enerji seviyesi yükseltilmiş, moleküler hafıza yapısı kazandırılmış sudur.

Su, insan hayatı için oksijenden sonra en önemli ikinci ihtiyaçtır. Kanımızı yüzde 80’i kemiklerin yüzde 20’si beyin ve kasların yüzde 70’i sudan oluşuyor. Susuz kalmak ölüme sebebiyet veriyor. Su bütün vücudun metabolizmasını düzenliyor. Organları, beyni, kemikleri ve kasları bunlar bilinen tıbbi gerçekler. Peki su başka neler yapabiliyor. Vücudun ihtiyacı olan saf enerjiyi sudan almamız gerekli hücreler arasındaki iletişimi, beyin aktivitelerini, reflekslerimizi ve hücre yenileme yeteneğini sadece suda bulabiliriz. Yapılandırılmış canlı su aslında tüm organlarımızı ve vücudumuzu yenileyebiliyor.

Enerjisi yüksek ve canlı su bunları çok rahat yapabilir. Maalesef günümüzde tükettiğimiz sular ölü su ve sıfır enerjiye sahiptir. Halk arasında alkali olarak bilinen suyun canlı olması konusu ise doğada olması gereken normal aktivitede ki su yapısıdır. Sanayileşmek de olan dünya, hava kirliliği, doğal kaynakların verimsiz kullanımı suyun yapısını bozmuştur.

Canlı su nasıl olur ?

Öncelikle bilimsel yöntemlerle su (zeroization) yani sıfır noktasına getirerek resetlenir. Suyun doğal yapısına dönmesini sağlanırken, suyun moleküler dizilim formu yeniden yapılandırılır buna bağlı olarak zayıf enerjisini yenilemesi için su hazır hale getirilir. Enerjisini kazanması için proseslerden geçirilen su  normal bir suya göre yüzlerce kat daha aktif hale gelir. Bu bir canlıdaki sistemi süratle yapılandırmaya başlar.

Canlı Su ve Oksijen Seviyesi Yükseltilmiş Suyun Hastalardaki Tedavi Süreci Nedir ve Nasıl Olur..? 

Hastalarda canlı suyun etkisini dakikalar içerisinde insan kanındaki aktivitesini canlı izleyiniz. 
Suyun dünyada bilinen en güçlü antibiyotik özelliğini inceleyiniz.

Laboratuvarda  hastalar üzerinde yaptığımız çalışmalarda alınan sonuçları görmektesiniz.

Savunma sistemi zayıflayan kişilerin hastalıklarından dolayı  kanda bulunan Eritrositlerin (Alyuvarların) elektrik yüklerini kaybetmesi ve oksijensiz kalmasından kaynaklı simplastlar oluştuğunu ve kan yapısının bozulduğunu görmekteyiz. Kendilerine 1 bardak canlı su verdikten 20 dakika sonra etkileri müthiş 

koha hastasi 52 yasinda bir hasta sudan once
Koa Hastası 52 yaşında bir hasta sudan önce  
Suyu ictikten 20 dakika sonra
Suyu içtikten 20 dakika sonra 
Vucudunda tumor bulunan 42 yasinda bir hasta sudan once
Vücudunda tümör bulunan 42 yaşında bir hasta sudan önce 
Canlı Su
Suyu içtikten 20 dakika sonra -Canlı Su

Vücudun temel yapı taşı olan hücreler yaşamlarını ve fonksiyonlarını devam ettirebilmeleri için enerjiye ihtiyaç duyarlar. Hücreler enerji üretimini iki şekilde gerçekleştirebilir.

  • Oksidatif fosforilasyon (Oksijenli solunum)
  • Non oksidatif fosforilasyon (Oksijensiz solunum)

Nonoksidatif fosforilasyon neticesinde 2 birim enerji (ATP) elde edilirken son ürün olarak ağırlıklı olarak laktik asit elde edilmektedir. Dolayısıyla bu yolla elde edilen enerji miktarı hem az olmakta hem de hücre için zararlı olan laktik asit başta olmak üzere son ürünler ortaya çıkmakta, hücre ortamı asidik olmakta ve en nihayetinde hücreler yapması gererken fonksiyonları yapamadan zarar görmekte ve ölmektedir. Ayrıca hücre ölümü ile ortaya çıkan atıklar da vücuda zarar vermektedirler. Bu aktivitasyon hızlıca bir kısır döngüye girmekte ve insan organizması zarar görmektedir. Elektrik yükünü kaybetmiş ve simblast oluşturmuş olan eritrosit kümeleri doğal olarak kapiller düzeyde çok dar olan damarlardan geçmekte zorlanacak veya geçemeyecek ve bir tıkaç oluşturacaktır. Eritrositler burdan geçemeyince de hedef dokudaki hücreye oksijen ulaştıramayacaktır. Aynı zamanda tıkaç vücutta başka reaksiyonlar sürecini de başlatacaktır.

Oksidatif fosforilasyonda ise 38 birim enerji ( ATP ) elde edilmekte ve reaksiyonlar sonrasında  son ürün olarak ağırlıklı olarak su elde edilmektedir. Su ise hem hücreye hem de organizmaya zararsız bir üründür. Substratın (Hammadde) oksidatif fosforilasyona girebilmesi için oksijen molekülü şarttır. Oksijen , vücutta ağırlıklı olarak eritrositler içerisindeki hemoglobin molekülüne bağlıdır, az bir kısmı serbest oksijen şeklinde kan içinde taşınır. Yani; esasen hedef dokudaki hücrenin oksijene ulaşabilmesi için eritrositin hedef dokudaki hücreye ulaşması şarttır.

Canlı ve yüklenebilir enerji seviyesi güçlendirilmiş su ile eritositler tekrar elektrik yükü ile yüklenmekte ve dolayısıyla simblast formu oluşturamamaktadırlar. Böylelikle eritrositler neredeyse tek tek hareket ettiklerinden çok dar kan damarlarından geçebilmekte ve oksijeni hedef hücreye ulaştırabilmektedir. Ayrıca kan içerisinde serbest olarak dolaşan oksijen moleküllerini de arttırdığı için hedef hücrenin oksijenlenmesi artacaktır. Bu da hücrenin fonksiyonlarını normal olarak yerine getirebilmesini sağlayacaktır. Bu hücrelerin öngörülen normal süreçte doğması ve ölmesi demektir.

Bu kısa açıklamadan sonra hangi grup hastalıkların tedavisinde fayda sağlayabileceğine bakalım:

1- Patofizyolojisinde iskemi ( doku oksijenlenmesi azlığı ) olan  hastalıklar:

  • Kalp damarı hastalıkları : Kalp kirizi , Angina pektoris vb
  • Periferik vasküler hastalıklar : Diabetik ayak, emboli, buerger hastalığı,vaskülitler ..vb
  • Beyin damar hastalıkları : İskemik inme , vaskülitler .. vb
  • Kronik akciğer hastalığı (KOAH) gibi akciğer hastalıkları

2- Kanser hastalıkları: Kanser hücrelerinin oksijenli ortamda üremediği /  üremesinin azaldığı bilinen bir gerçektir.

3- Enfeksiyon hastalıkları: Etken i olan mikro organizmanın oksijenli ortamda üreyen mikroorganizmalar hariç ,diğer mikro organizmalar oksijenli ortamda üreyemeyeceklerinden tedaviye yardımcıdır.

Doğaldır ki , bütün hastalıklar ve etki mekanizmasını anlatmak çok mümkün olmadığından detaylı bilgi için ulaşabilirsiniz.

Kodlanan su insan vücuduna ve davranış mekanizmasına nasıl etki eder.
Su üzerine yıllarca araştırmalar yapan Dr Masaru Emato canlı ve canlandırılmış suyla yaptığı muhteşem deneyi birlikte izleyelim

Canlı su vücudun hızla normal aktivitesine dönmesini sağlarken bir çok hastalıklar belirgin bir süre içerisinde düzelmeye başlamaktadır.

aktif alyuvarlar
Aktif Alyuvarlar

Canlı su vücudunuz da  bulunan alyuvarları yüzlerce kat enerji ile yükleyerek aktif hale getirir. Vücuttaki hücreleri aktive etmesi vücudun savunmasını arttırarak bozulan kan değerlerini ve organları, süratle onarmasını sağlar. İnsan vücudundaki alyuvarların elektrik yüklerini yani enerjilerini kaybetmesi kanda simplastların oluşmasını sağlar. Kırmızı kan hücresine alyuvar denir. Diğer bir ifade ile alyuvarlar; kana al rengini veren, çekirdeksiz, yuvarlak, küçük hücrelerdir. Alyuvarlar (eritrositler) dolaşım sistemi içinde oksijen ve karbondioksit taşırlar. Alyuvarların enerjisini kaybetmesi oksijeni taşıma kabiliyetini zayıflatır ve vücudun oksijenle beslenmesini engeller. Buda bir çok hastalığın kapısını açar ve vücudun savunması çöker. Kanımızın %50′ si su olduğuna göre hastalık tedavisinde yapılandırılmış (canlandırılmış) suyun şüphesiz ki etkisi çok yüksektir. Ayrıca suyun bir hafızası olduğunu bilmeliyiz. Suyun her bir hafıza hücresinde 440.000 bilgi hücresi bulunmaktadır. Canlı suya ne yapmak istediğini söyleyebilirsiniz peki bu ne anlama geliyor. Ona vücutta hangi davranışı sergilemesi gerektiğini söyleyebilirsiniz. 

Canlı su üretimi yapan su arıtma cihazı Royal Green

home7 banner01 2023

Sudaki PH değeri nedir

Sulardaki pH yoğunluğu 1’den 14’e kadar rakamlarla ölçülür. PH 7’de su nötrdür. Türk standardına göre içme sularındaki pH değeri 4.5-9.5 arasında olmalıdır. Sudaki pH 7’nin aşağısı ise asidik su, pH 7’nin üzerinde ise  bazik sudur. Suyun pH derecesi suyla karışmış hidrojen miktarını gösterir. Topraktaki suyun pH değeri 6 ile 8.5 arasında değişir. Düşük pH’lı su asidik aşındırıcıdır. Ph değeri yüksek olan sular Alkali su olarak adlandırılır.

Alkali Su Nedir

Ph değeri 7 üzerinde olan sulara alkali su denir. Alkali suyun yüzey gerilimi az olan sulardır. Alkali su daha bazik bir yapıya sahip olduğu için vücudumuzdaki toksinlerin nötr hale gelmesini ve daha hızlı atılmasını sağlar. Vücudumuzun pH dengesini sağlayarak hücrelerin yenilenmesini de hızlandırır. PH dengesini sağladığı için vücudun bağışıklık sisteminin daha güçlü olmasına yardımcı olur ve ödem oluşumunu da engeller.

Ölü Su  

Fabrikaların, otomobillerin doğayı ve çevreyi kirletmesi suyu öldürdüğü gibi suyun kaynaklardan evlerimize gelene kadar geçtiği kimyasal süreçler suyu tamamen öldürmektedir. Doğal su kaynaklarından alınan suları kaynağından alıp uzaklaştırdığınız anda mevcut teknoloji de kullanılan elektrikli aletlerin çevreye yaydığı kirli elektromagnetik alan suyun moleküler yapısı hızla bozmakta ve suyu öldürmektedir.

Bilim insanları neden bazı kaynak sularının daha şifalı olduğunu, bazılarının ise sadece temiz içilebilir kaynak suları olduğunu araştırırken bazı farklılıkların suya canlılık kattığını fark etmişler. Bu sebepler:

  • Suyun temiz olması: Hem hastalık yapıcı mikro-organizmaların, kimyasalların, ağır metallerin vs. olmaması hem de hafızasının temiz olması.
  • Suyun oksijen yönünden zengin olması
  • Suyun mineral yönünden zengin olması: Vücudumuzda 84 mineral bulunmaktadır.
  • Suyun altıgen yapıda olması: Suyun küme yapısının küçük olması.
  • Suyun vücut yapısında uygun pH seviyesinde olması
  • Suyun antioksidan (ORP değerinin) yüksekliği
  • Suyun Aktive Hidrojen içeriğini

Yukarıda saydığım özellikler bir suyun canlılığını belirlemeye yardımcıdır. Bu tip suyu üretebilen Royal Green NSF/ANSI 58 sertifikasına sahip luxplus su arıtma cihazı vardır. Luxplus su arıtma cihazı satın almak için tıklayın.

luxplus flayers 2023
Royal Green Luxplus Su Arıtma Cihazı – Canlı Su Makinesi

Canlı Su Nedir?” ile ilgili yorumlar;

  1. Serkan avatarı Serkan dedi ki:

    “Maddenin tüm formları, donmuş ışık veya yavaşlamış enerjiden başka bir şey değildir. Sonuç olarak maddeyi enerji oluşturur. Enerjide bir bozulma olduğunda enerjiyi tekrar asli durumuna dönüştürebilirsek o zaman madde de buna otomatik olarak uyacaktır. Kısaca vücudumuzda bulunan su ve buna bağlı tüm organizma yeniden yapılanacaktır.”

  2. Nuri avatarı Nuri dedi ki:

    Su tüm hastalıkları iyileştirebilecek, tüm organları yenileyebilecek kadar güçlü ve saf bir enerjiye sahiptir.

  3. Ro Su Arıtma avatarı Ro Su Arıtma dedi ki:

    Su; H2O molekül yapısında bir inorganik maddedir. Su molekülü, merkezinde bir oksijen atomu, iki köşesinde birer hidrojen atomu, diğer iki köşesinde bağlanmamış elektron çiftleri bulunan bir düzgün olmayan dörtyüzlü şeklindedir; bir su molekülü 104,7 derecelik bir açıyla mükemmel bir dörtgenden başka bir şey değildir. Su iki kutuplu olduğundan yerçekimi ve kaldırma kuvvetlerine bağlı davransa da yerçekimine karşı koyabilen tek maddedir.

    Her su molekülünün, birbirinden farklı olması ve her zaman tekrar aynı tam mükemmel geometriyi ortaya koymaları ilginç değil mi? Bu geometridir ve geometri, molekülde var olduğundan suyun çok belirli frekans örneği vardır. Bir su molekülü çift kutupludur aynı gezegenimiz Dünya’nın Kuzey ve Güney kutbu gibi, bu şekilde her su molekülünün de elektromanyetik kuşakla çevrelenmiş bir eksi ve bir artı kutbu vardır.

    Su molekülü dipol karakterdedir, çevresindeki elektrik yükü dağılımı üniform değildir. Su molekülleri dipol karakterde oluşları nedeniyle hem katı halde hem de sıvı halde iken birbirlerine hidrojen köprüsü bağlarla bağlanma yeteneğindedirler; Bir su molekülünün bir hidrojen çekirdeği ile bir başka su molekülünün bağlanmamış elektron çiftleri arasında, karşılıklı elektrostatik reaksiyonla bir hidrojen bağı oluşur. Su moleküllerinin buzda %100’ü oda sıcaklığındaki suda %70’i hidrojen bağlarıyla art arda birbirlerine bağlanmışlardır. Su dünyada donma noktasında genişleyebilen tek maddedir.

    Sulu çözeltide bütün iyonlar su molekülleriyle sarılmış durumda bulunurlar. Katyonlar su molekülünün negatif yük merkezini çekerler; anyonlar da su molekülünün pozitif yük merkezini çekerler Şeker molekülleri gibi yüksüz fakat polar biyomoleküller birçok hidrojen bağının stabilize edici etkisi nedeniyle suda çözünürler hidrojen bağlarI polar su molekülleri ile şekerin hidroksil grupları veya karbonil oksijenleri arasında meydana gelir. Alkoller, aldehitler ve ketonlar da su ile hidrojen bağları oluştururlar.

    1. Bilinen tüm sıvılar ısıları düştükçe büzüşür ve hacim kaybederler. Sıvıların katı halleri sıvı hallerine göre daha ağırdır. Ama su bilinen tüm sıvıların aksine davranış sergiler suyun ısısı düştükçe genişlemeye başlar Suyun katı hali sıvı halinden daha hafiftir. Yani tonlarca ağırlıktaki buz kütleleri aslında “normal” fizik kurallarına göre suyun dibine batması gerekirken su üstünde yüzer.
    2. Her su molekülünün birbirinden farklı olduğu halde her zaman aynı tam mükemmel geometriyi ortaya koyduğunu farketmişler bir su molekülü 104,7 derecelik bir açıyla mükemmel birdörtgenden başka bir şey değildir. Bu geometri, molekülde var olduğundan, suyun çok belirli frekansının olduğu ortaya cıkmış. Su molekülü çift kutupludur, aynı gezegenimiz Dünya’nın Kuzey ve Güney kutbu gibi. Bu şekilde, her su molekülünün de,elektromanyetik kuşakla çevrelenmiş bir eksi ve bir artı kutbuvardır.
    3. Su canlıların yaşaması için hayati öneme sahiptir. En küçük canlı organizmadan en büyük canlı varlığa kadar bütün biyolojik yaşamı hayatta tutan sudur. Dünyamızın %70′ini kaplayan su bedenimizin de yüzde 75 lik kısmını oluşturmaktadır. Ancak yeryüzündeki su kaynaklarının yaklaşık %0.3′ü kullanılabilir ve içilebilir özelliktedir.

    Dünya nüfusunun %40′ını barındıran 80 ülke şimdiden su sıkıntısı çekmektedir. Dünya nüfusunun hızla artması su kaynaklarının sabit kalması sebebiyle su ihtiyacı her geçen gün artmaktadır. Dünyadaki mevcut suyun hacmi 141 milyar m3 tür. Bu miktar dünya yüzeyini bir tabaka halinde sarabilecek büyüklüktedir.

    Bu suyun % 98′i okyanuslarda ve denizlerde bulunmaktadır. Tuzlu olduğu için, içme suyu veya sulamaya, endüstriyel kullanıma uygun değildir. Dünyadaki suların ancak %3.5′i tatlı sudur. Bunun da %85′i buzullarda, toprakta, atmosferde, yeraltı sularında bulunur ve kullanılamaz durumdadır.

    Ülkemizde ise tatlı su kaynakları sınırlıdır . Türkiye’nin kullanılabilir su potansiyeli 100 milyar m3 olup, bunun %15 ′ı içme ve kullanmada, %70′ i tarımsal sulamada, %15′i de sanayide tüketilmektedir.

  4. Ro Su Arıtma avatarı Ro Su Arıtma dedi ki:

    CANLI OLMAYAN SU VE KİREÇLENME

    Molekül birleşmelerde Örneğin pozitif yüklü kalsiyum ile negatif yüklü hidrojen karbonatlar birleşirler. Aslında bunlar su canlı olduğu sürece yani bir yapıya sahip olduğu sürece iyonsal yapılarından dolayı birleşemezler ve bedene zararlı hale gelemezler. Çünkü su, aralarında bir duvar gibidir. Şayet kalsiyum ve hidrojen karbonat birleşirse yeni oluşum kalsiyum bikarbonattır, yani kısacası kireçtir. Ve siz de bunu evinizin borularından dışarı atabilmek için en pahalı cihazları kullanırsınız. Bunu yaparken kendi bedeninizdeki kireçlenen damarlarınızı hiç düşünmezsiniz. Yaşlandıkça damarlarımız ve beynimizdeki sinir iletişim bağları kireçleniyor. Sonuçta doğal olarak bilgi iletmek için, köprü kurulamadığından unutkanlık başlıyor. Burada oluşan kireçleri çözebilmek için; canlılığa, bilgiye veya yapıya gereksiniminiz var. Suyun geometrisine ihtiyacınız var. O zamanla oluşan molekül birleşimlerini de kırabilirsiniz.

  5. Ro Su Arıtma avatarı Ro Su Arıtma dedi ki:

    KANSEROJEN TARIM İLAÇLARI VE YERALTI SULARI

    Tarım sektöründe 300 çeşitten fazla inorganik kimyasal yapıya sahip tarım ilacı kullanıldığını ve bunların neredeyse 280’inin kanserojen olduğunu biliyor muydunuz? Kanser nedir? Kanser kaostur. Tarımda kullanılan ilaçlar yeraltı sularına karıştığından tekrar bizim çeşmelerimize geliyor. 280 ilacın kanserojen olarak bilinmesine rağmen sadece 63’ü ölçülüyor. Kalanların isimleri bile bilinmiyor ve bunlar için hiç bir sınır değer konulmamış. Ve zamanla bu ölçülen 63 ilacın değerleri yükseldikçe tolerans değerleri de yükseltilmiş. Suyun kalitesi, düzeltilecek yerde içindeki maddelerin tolerans değerleri ile oynanmaktadır. Aksi takdirde bu suyu size satmamaları gerekir. 1992’den beri de, zaten bu 300 tarım ilacından sadece 18’i ölçülmektedir. Ve böylece gerçekte neler içtiğinizi düşünebilirsiniz.

  6. Ro Su Arıtma avatarı Ro Su Arıtma dedi ki:

    SUSUZLUĞUN VÜCUDUMUZDAKİ OLUMSUZ ETKİLERİ

    Konsantrasyonu azaltıyor. Beynin yüzde 75’i sudan oluşuyor. Hafif seviyelerde susuzluk duygu durum ve bilişsel işlevlerde bozulmalara neden olabiliyor. Susuzluk sonucu konsantrasyon azalırken, kısa süreli hafıza gibi bilişsel işlevin performansı önemli ölçüde düşüyor. El-göz motor koordinasyonu bozabildiğinden, hassas veya detaylı işlerin yapılması zorlaşıyor, güvenlik zafiyeti oluşabiliyor.

    Astım ve alerjiyi tetikliyor. Su tüketimi azaldığında, hava yolları su kaybını en aza indirgemek için vücut tarafından kısıtlanıyor, böylece potansiyel olarak astım ve alerjiler daha da kötüleşebiliyor. Vücudumuzdaki mikropların kısa sürede dışarı atılabilmesi için de yeterli su tüketimi önemli. Özellikle yüksek ateş ve ishal gibi durumlarda su tüketimi hayati öneme sahip.

    Kas kramplarına yol açıyor. Terleme, vücut için önemli bir soğutma mekanizması. Cildin soğumasına yardımcı oluyor. Öte yandan ter attıkça tuz ve bazı mineralleri de kaybediyoruz. Ter kayıpları sıvı alımıyla telafi edilmezse, vücut ısısının düzenlenmesi sağlanamıyor, ayrıca kaslara giden kan basıncı azalıp, kas krampları ve kas kasılmaları gözlemlenebiliyor.

    Mide- bağırsağı bozuyor. Bağırsağın düzgün çalışması için suya ihtiyacı var. Az su tüketimi olursa, sindirim sorunları ve kabızlık bir sorun haline gelebilir. Su tüketiminin yetersiz olması mide ekşimesini daha yaygın hale getiren ve mide ülserlerinin gelişimini teşvik edebilecek aşırı derecede asidik bir mideye neden olabiliyor.

    Baş ağrısına yol açabiliyor. Diyet Uzmanı Ayça Güleryüz “Susuzluk baş ağrısına da yol açabilirken, bazı gözlemsel çalışmalar susuzluğun migren sürelerini uzatabileceğini söylüyor. Birçoğumuz gün içerisine baş ağrısı yaşarız. Bunun nedenini stres, yorgunluk, uykusuzluk veya hastalık gibi nedenlere bağlarız. Ancak gün içerisinde sıklıkla baş ağrısı çekiyorsanız ve dinmeyen baş ağrıları migrene dönüşüyorsa bunun en temel nedeni su içmemeniz olabilir” diyor.

    Böbrek yetmezliğine götürebiliyor. Böbrekler atıkların kan dolaşımından filtrasyonu ve idrar yolu ile atılım için suya ihtiyaç duyuyor. Böbrekler vücudumuzda her gün oluşan zararlı atık maddeleri (üre, kreatinin, ürik asit gibi) su ile seyreltip atıyorlar. Günlük ihtiyacından daha az sıvı alan insanlarda idrar akımı yavaşlayacağı için kolayca idrar yolu iltihapları ve taşları oluşabiliyor. Yetersiz su tüketimi uzun vadede böbrek yetmezliğine de yol açabiliyor.

    Ciltte kırışıklıklara sebep oluyor. Cildimizin yaklaşık yüzde 30’u sudan oluşuyor. Su, cilt nemini korumak ve cilt hücrelerine gerekli besin maddelerini vermek için gerekli. Cilt dokusunu yeniliyor, esnekliğini artırıyor. Bu da, kırışıklıklar ve ince çizgiler gibi yaşlanmanın belirtilerinin görünümünü geciktirmeye yardımcı oluyor. Az su tüketildiğinde ise; cilt bozuklukları ve kırışıklıklarla daha erken karşılaşılıyor.

    Eklem ağrılarına yol açıyor. Eklemlerde ve omurganın disklerinde bulunan kıkırdak, yaklaşık yüzde 80 oranında su içerir. Su tüketimi yeterli olduğunda kıkırdaklar daha iyi iş görür ve iyi yağlanmış omurga daha kolay hareket edebilir. Daha pürüzsüz omurgada sürtünme daha az etkilenir. Susuzluk arttığında, dejenerasyon ve hasara neden olabilir, şiddetli ağrıya yol açabiliyor.

  7. Ro Su Arıtma avatarı Ro Su Arıtma dedi ki:

    Suyun pH seviyesi vücuttaki akışkanlar ile denge içerisinde olması

    Suyun kalitesini etkileyen bir diğer önemli faktör de pH seviyesinin insan vücudundaki sıvılarla dengede olmasıdır. Günlük hayatta farkında olmadan daha çok asidik sıvılar içilir. Bu durum kanda tepkime sırasında pH’ın dengelenmesi için fazladan bir enerji sarfiyatı ve emilim zorluğu yaratmaktadır. Ayrıca gün içerisinde içilen kafeinli ve gazlı diüretik içecekler nedeniyle bol sıvı alındığı düşünülmektedir, oysa bunlar dehidrasyona neden olmaktadır. Bu nedenle su en iyi sıvıdır ve hiçbir içecek onun yerini alamaz.

  8. Ro Su Arıtma avatarı Ro Su Arıtma dedi ki:

    Suyun Asitlik ve Bazlık Derecesi
    Su kanın yaklaşık % 90’ını oluşturmaktadır ve kan sayesinde vücudumuz fonksiyonlarını uygun şekilde yerine getirebilmektedir.

    İyonize olmuş su molekülleri vücutta bulunan kimyasallarla tepkimeye girebilir ve değişik ürünler yaratabilir. Suda hidrojen (H+) iyonu hidroksil (OH-) iyonundan daha fazlaysa, bu suya “asidik-su” denir. Buna karşın suda hidroksil (OH-) iyonu hidrojen (H+) iyonundan daha fazla ise bu suya da “bazik-su” (“alkali-su”) denir. Nötr, yani pH’ı 7 olan bir su için hidrojen (H+) ve hidroksil (OH-) iyonlarının eşit olması gerekir. Bu çok önemli bir göstergedir ve suyun tüketim kalitesine pH değerine bakılarak karar verilir.

    Buna rağmen yanlış içeceklerin tüketimi pH seviyesini büyük ölçüde düşürmektedir. Gazlı içeceklerin pH değerleri 2,5-3,2 arasındadır, bira ise 4,7 pH’a sahiptir. Bu içecekler aslında susuzluğumuzu gidermek yerine, vücudumuzun susuz kalmasına ve ertesi sabah kuru bir ağızla uyanmamıza yol açarlar.

  9. Ro Su Arıtma avatarı Ro Su Arıtma dedi ki:

    Alkali Su Neden Faydalıdır?
    • Alkali su vücut için gerekli alkali mineralleri içerir. Bu sayede hem vücudun pH dengesini hem de mineral ihtiyacını karşılamış olur.
    • Alkali suyun moleküler küme yapısı küçük olduğu için, hücresel seviyede vücudu yaklaşık altı kez daha fazla hidrate eder (su ekler) ve detoks etkisi yaratır.
    • Alkali su, ORP değeri düşük olduğu için her nevi paslanmayı engelleyici yani antioksidan güce sahiptir.
    • Alkali suyun oksijen (O2) iceriği daha yüksektir. Bu sayede vücuda daha fazla oksijen (O2) taşıyabilmektedir.
    • Alkali su vücuttaki birikmiş asidik ve toksinli atıkları dışarı attığı için kilo vermeye yardımcıdır.
    • Alkali su kandaki bikarbonat (HCO3) miktarını koruduğu için yaşlanmayı yavaşlatır.
    • Alkali su iyileştirici gücü sayesinde vücudun enerji seviyesini yükseltir.
    • Alkali su ile pişirilen gıdalar hem daha lezzetli hem de daha faydalıdır.
    • Alkali su, un gibi malzemelerle daha iyi ve rahat karışır.
    • Alkali su mevsimsel alerjilerin azalmasını sağlar.

  10. Ro Su Arıtma avatarı Ro Su Arıtma dedi ki:

    Suyun moleküler yapısı küçük ve altıgen kümeler halinde olması
    Altıgen su molekülü birbirinden ayrı altı H2O molekülünün uyumlu birbiçimde, daireye benzer şekilde oluşturduğu özel bir düzendir. Bu düzen karmaşık bir kristal ağın temelidir ve pek çok altıgen su molekülünün bir araya gelmesinden oluşmaktadır.

    Araştırmalar altıgen su moleküllerinin biyolojik organizmalar arasında çok daha kolay hareket ettiğini göstermektedir. Altıgen su besinsel emilimi artırır ve metabolik atığın atılmasını destekler. Altıgen yapıyla birlikte suyun küme boyutları da küçülür. Bu molekül ünitelerinin daha küçük boyutta oluşundan ve hücresel yapıya daha kolaylıkla girip çıkabilmelerinden kaynaklanmaktadır. Altıgen yapının hücresel iletişimi artırdığı da tahmin edilmektedir.

    Bilim insanları sağlıklı insanların hücrelerinde altıgen yapıda su bulunduğunu, sağlıksız insanların hasta ve anormal hücrelerinde ise altıgen yapıdaki suya rastlanmadığını gözlemlemişlerdir.

    Suyun altıgen yapısını ilk keşfeden ve geliştirdiği “Moleküler Su Çevre Teorisi”* (Molecular Water Environment Theory) ile önemine işaret eden Prof. Dr. Mu Shik Jhon’ın** (Kore Bilim ve Teknoloji Enstitüsü’nde profesör) calışmaları, Nükleer Manyetik Rezonans (NMR) yöntemiyle kanıtlanmıştır.

    * Prof. Dr. Mu Shik Jhon moleküler su çevre teorisini ilk kez 1986 yılında bir sempozyumda sunmuştur.

    ** Prof. Dr. Mu Shik Jhon 1932 yılında Kore’de doğmuştur. 2004 yılına kadar Kore Bilim ve Teknoloji Akademisi Başkanı ve Kore İleri Bilim ve Teknoloji Enstitüsü’nün fahri başkanı olarak görev yapmıştır. Su araştırmaları konusunda dünya capında tanınan bir yazardır. Altıgen su teorisinin keşfinin yanı sıra kanser ve yaşlanma arasındaki ilişkiyi de açıklamıştır (daha fazla bilgi için bkz. Prof. Dr. Mu Shik Jhon’un The Water Puzzle and The Hexagonal Key (Su Bulmacası ve Altıgen Anahtarı) adlı kitabı).

Bir yanıt yazın